"Gökhan'dan bize fayda gelmez. Gelemez... Top yapmayı hiç ama hiç bilmiyor. Bir de tutup Melo önünde, Selçuk ilerisinde, Ufjalusi solunda iken Servet'i aratmamak adına ara pas atıyor"
Samsunspor karşılaşmasının analizine geçmeden önce Belediye maçından bugüne kadar meydana gelen önemli konulara değinmekte fayda var sevgili okurlar.
Gündemin en tepesinde artık iyice kabak tadı veren Fenerbahçelilerin ağlamaları yer almakta. Başka bir ülkede olsa çoktan bir veya daha çok sayıda alt lige düşürülmüş olacaklarını hiç bilmiyormuşçasına hala Süper Lig'de oynamalarına izin verilirken fakir edebiyatı yapmaya devam edip ‘boynumuzda şu, kaderimizde bu var' gibi içi boş cümlelerle gündemi biraz daha kendi lehlerine çekiyorlar. TFF'nin garip ve anlaşılması zor kararlarına bir yenisini ekleyerek "seyircisiz" maçlara kadın ve 12 yaşından küçük çocukları alma kararından sonra bu hafta arası büyük bir tiyatro daha konacak gibi bir hissim var. Genelde oturdukları localarda rakip takım taraftarlarına el kol yapmaları ile tanınan bir kısım futbolcu eşini ve çocuklarını tribünlere oturturlarsa şaşırmam. Bakarsınız Fenerli futbolcular da attıkları gollerde "acıların çocuğu Emrah 2011 versiyonu" tribündekilere koşacaklar. Yıllardır baskı, zulüm altındaki camialarına "biz suçsuzuz, şampiyonluğumuzun geri verilmesini, attığımız her golün 2 sayılmasını, galip gelince 5 puan almayı, bugüne kadar yapılan ve bundan sonra da yapılabilecek her şike girişimimizin ileride ülke futbolumuzun marka değerini düşürmemesi için göz ardı edilmesini talep bile edebilirler herkese sataşmayı çok sevdikleri twitter'dan... Bakarsınız biz de `bunun adına temiz futbol derler, ay ne de güzel oynuyor tribündeki bayanların eşleri sahada" diyerek duygulanabiliriz ekranlarımızın karşısında..
Biz kendi işimize dönelim tekrardan. Mustafa Sarp'ı bizim futbolcumuz yapan golünü hatırlarsınız. Bursa'da oynarken, az önce bize attığı gibi orta sahada yine stoper hatasından kaptırdığımız bir topu alıp orta sahamızdaki tek çıpamızın tüm müdahale ve çabalarına rağmen Sercan'ın Elmander'e verdiği topuk pasına benzer bir pas almıştı Yusuf Şimşek'ten ve topu ağlarımıza göndermişti Sarp... Aradan yıllar, transferler, hocalar, statlar geçti biz hala aynı golü yiyoruz Mustafa'dan... Son 20 dakikaya önceki yıllardan birikmiş tasalarımızı taşıyıp 3 değil 13 atsak da "kafamızda acaba" sorusu ile ayrılıyoruz stattan…
Önceki yazılarımı okumamış olanlarınız varsa linkleri hemen bu yazının linkinin yanındalar. Eğer okumuş iseniz "tekrar" için "tekrar" özür dileyerek yazıyorum sevgili okurlar. Zira daha önce de "tekrar" etmiştim…
Gökhan'dan bize fayda gelmez. Gelemez... Top yapmayı hiç ama hiç bilmiyor. Bir de tutup Melo önünde, Selçuk ilerisinde, Ufjalusi solunda iken Servet'i aratmamak adına ara pas atıyor, topu kaptırıyor ve kaptırdığı adamlar 20 metre geriden başlayarak kalemize inerken gereken müdahaleyi de yapamıyor. Ve bu oyuncu hala biz de ve Ulusal Takımda oynayabiliyor…
Önceki sene kadroda Arda ve Elano varken oyunu kurma görevi M.Sarp ve Barış'a verilmişti. Söz konusu oyuncularımız topu Elano ve Arda'ya verene kadar Elano zararına Brezilya'ya, Arda'da o zararı kapatmak için İspanya'ya gittiler. Peki, biz ne yapıyoruz bugün? Melo ve Selçuk sahada iken oyunu hala Gökhan ile şekillendirmeye çalışıyoruz!
İyi ama ne gereği var bunun?
2 maçtır sahada uyurgezer gibi dolaşan Kazım'a neden bu kadar uzun süreler katlanıyoruz?
Baros'u neden bir maç olsun 90 dakika sahada tutmuyoruz?
Sahaya enlemesine yayılırken stoperleri en geriye, Melo'yu önlerine, birbirinin zıttı iki beki Melo'nun da önüne, Selçuk ile Eboue'yi bekler ile açıkların arasına, Baros'u da en ileriye koyarken Hasan Şaş'ın dediği 2-7-1'i 2-1-2-2-2-1 olarak oynamaya çalışıp işleri daha karışık hale getiriyoruz?
Bugünlerde esas ihtiyacımız olan tutarlı ve ilerisi için güven verecek bir oyun anlayışı ve oyuncu tercihi sevgili okurlar. Fatih Hoca elinde Elmander gibi iyi niyetli çalışkan bir forvet varken, Sercan daha İlk maçından "oynamaya geldiğini belli etmişken, Melo oyunun her yönünde bu kadar katkı yaparken, hele hele kalede Muslera varken iğneyi kendine çuvaldızı başkasına batırmalı ve "varyeteden uzak, daha sade ve daha akıcı" bir oyun anlayışına yönelmelidir. Aksi takdirde "varlık içinde yokluk" yaşayabilir, Mustafa Sarp'ın atacağı gollere daha çok üzülebiliriz önümüzdeki haftalarda..
Saygı ve sevgilerimle
Webaslan mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın
Yorumları okumak veya yazmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir.