Zaman Gazetesi yazarlarından Ahmet Çakır, Galatasaray'la ilgili bir yazı kaleme aldı. "Transferle değil Sabri ile şampiyon olunur!" başlıklı açıklamalar...
29/05/2015 Cuma ZamanZaman Gazetesi yazarlarından Ahmet Çakır, Galatasaray'la ilgili bir yazı kaleme aldı.
İşte "Transferle değil Sabri ile şampiyon olunur!" başlıklı yazı...
Sarı Kırmızılı takım devre arasına girerken Hamza Hoca işi toparlamış gibi görünüyordu. 16 maçlık bölümde F.Bahçe’nin sadece 1 puan gerisindeydi Cim Bom.
36 puanlı liderin arkasında Beşiktaş’la birlikte 35 puanda yarış sürdürülecekti. 16.haftada Olimpiyat Stadında Beşiktaş’ı 2-0 yenmiş olmak da camiaya moral vermişti. Geleceğe umutla bakılmasını sağlayacak bir noktaya gelinmiş gibiydi.
Bunun öncesinde Türkiye Kupası maçları bu sezon Galatasaray’da taşların yerine oturtulması açısından ciddi bir şans oluşturdu. 40’ın üzerindeki oyuncudan yararlanmak gerekiyordu. Çok büyük paralar ödenmiş ve ödenmekte olan oyuncular atsan atılmaz, satsan satılmaz noktasındaydı. Özellikle Bruma, Tarık, Olcan gibi çok yüksek bonservis bedelli oyuncular, Pandev ve Dzemaili gibi niye alındığı anlaşılmayan yüksek maliyetli futbolculardan burada biraz olsun yararlanıldı.
Hepsinden önemlisi Sabri’nin dönüşüydü. Eboue ile birlikte niçin kadro dışı bırakıldığı bugün hala tam öğrenilememiş olan takım kaptanı Sabri Sarıoğlu’nun yerine bir çuval para verilip Tarık ve Veysel alınmış ama ikisi de derde deva olmamıştı.
Geçen sezonun devrearasında tam 9 oyuncu alınmıştı. Bu kez de mutlaka birileri alınmalıydı. Alınan adamın takıma yararı-zararı önemli değildi, mutlaka alınmalıydı. Memleketteki yaygın transfer hastalığı bunu emrediyordu. Üstelik devrearası çalışmaları sırasında Semih ve Burak’ın sakatlanmış olmaları ciddi bir sorundu. Chedjou Afrika Kupasına gitmişti. İlla transfer yapılmalıydı.
Elindekinin değerini bilmek
Bu dönemde Hamza hoca bile en azından bir stoper almak istediklerini gizlemedi. Neyse ki öyle bir adam ortada yoktu. Alınmak istenen Uğur Demirok, bu sezonun transfer çılgını Trabzonspor’a gitmişti. Bu sayede Hamza Hoca da bir başka deneyim kazanmış oldu. Aslında bu onun da bilmediği birşey değildi: Transferle değil, eldeki adamlardan en iyi biçimde yararlanılarak şampiyon olunur. Hele kadronuzda 40’a yakın oyuncu varken…
Nitekim solbek Hakan Balta stopere çekildi, B.Dortmund’dan büyük umutlar ve şartlı olarak alınabilmiş Koray Günter forma şansı buldu. Solbekte Telles ve zaman zaman Olcan görev yaptı. Semih Kaya ve Chedjou gibi buranın temel direği iki adamın olmadığı bir yığın maçta bile bu şekilde ayakta kalındı.
Asıl büyük olay Sabri idi. Onun şu anda ‘Türkiye’nin en çok milli olan futbolcusu’ unvanına sahip bulunduğunu kaç kişi biliyor dersiniz? Tam 170 kez milli oldu Sabri ve bunların 44’ü A, 40’ı da Ümit Milli seviyesinde. Kısacası, her yaş grubunda ülkenin en iyi oyuncularından biri olduğunu defalarca kanıtlamış fakat yerini bulmayan birkaç orta nedeniyle alay konusu olmuş bir oyuncuydu Sabri. Niçin kadro dışı bırakıldığını da kimse açıklayamıyor, ‘galiba başkan için kötü bir söz etmiş’ noktasından ileri geçilemiyordu.
O dönemde A.Albayrak, Sabri ile yakından ilgilendi. Çalışmalarını sürdürmesini ve hiç kimse hakkında konuşmaması yolunda uyardı. Sabri de buna uydu. Yeni yönetimin ilk işlerinden biri onun affı oldu. Aynı iş Eboue için de yapılacaktı ama yabancı kuralı engeli vardı. Sabri’nin takıma dönmesinin ne kadar önemli olduğu kısa sürede görüldü. Yerine alınmış adamlar kulübeye bile giremezken o yeniden takımın değişmezi oldu. Devrearası transfer tartışmaları sırasında A.Albayrak’ın söylediği ileri sürülen bir söz var: “Bu takım transferle değil Sabri ile şampiyon olur. Biz bunu 3.yıldızı takarken yaşadık. O takımda 130 bin dolara oynayan Victoria vardı. 9 kiralık adamla şampiyon olduk. Şampiyonluk için transfer değil sevgi lazım.”
Transfer tartışmalarının bir başka boyutu da kulübün içinde bulunduğu mali bataktan çıkabilmesi için Sneijder gibi yıldızların elden çıkarılma olasılığıydı. Açıkçası sözleşmesinde yazılı olan 20 milyon Euronun verilmesi halinde Hollandalı futbolcuyu satmaktan başka yapılabilecek birşey yoktu. Üstelik bu paranın 200 milyon Euroluk bir rahatlama getireceği de açıktı. Neyse ki bu parayı veren çıkmadı ve konu kapandı. Elbette ki şampiyonluk için çok gerekli bir adamdı Sneijder. Özellikle Dursun Özbek’in çabasıyla gerekli paralar bulunup buluşturuldu ve kendisine gerekli ödemeler yapıldı. O yönde yaşanacak sorunlar da engellendi. Gerçi “ona var da bize yok mu!” türünden rahatsızlıklar yaşanmadı değil ama onlar da halledilecekti.
Devre arası fiyaskosu ve liderlik!
Bugünkü zafer şenlikleri içinde kimsenin hatırlamak istemediği konulardan biri G.Saray’ın devrearası çalışmaları sırasında yaşadığı fiyasko oldu. Hazırlık çalışmalarına hem rakiplerden geç başlanmış hem de Alanya Stadındaki maçlarda ciddi sakatlanmalar olmuştu. Özellikle Semih Kaya ve Burak Yılmaz’ın sakatlıkları önemli bir sorundu. Chedjou’nun Afrika Kupasına gitmesi ve sakatlara daha sonra sakatlar kervanına Melo’nun da katılmasıyla Sarı Kırmızılı takım epeyce puan yitirdi.
Yönetim açısından da dünya kadar sıkıntı yaşanıyordu. Bütçe hazırlıkları sırasında korkunç düzeye varmış borç ve geçen dönemdeki akılalmaz savurganlık gündeme geldi. “Galatasaray’ın malı deniz olmuş...” boyutunda değerlendirmeler yapıldı... Kızılyıldız ile İstanbul’da yapılan Eurolig basketbol maçında öldürülen Sırp taraftar yönetim için bir başka sancı oldu.
Bunun yanında Ankara’da Saray ziyaretinin camiada tepkiye yol açması, stadın yollarının ve metronun bir türlü yapılmayışı, stadının üstünün kapatılması yolunda süregiden kapışma gibi sıkıntılar yönetimi bunaltan etkenler oluyordu.
Neyse ki işler her yönden bu kadar kötü gitmiyordu. Sarı Kırmızılı takım öyle ya da böyle maçlarını kazanıyor ve zirve denkleminin içinde kalmayı beceriyordu. O kadar ki 21. haftada deplasmanda Sivasspor maçı 3-2 kazanılmış ve Fenerbahçe’nin de kendi sahasında F.Bahçe’nin Akhisar Belediye Gençlik’e 2-1 yenilmesiyle liderliğe bile yükseldi. Doğrusunu isterseniz Galatasaray’ı şampiyon yapan etkenler arasında Akhisar takımını da ilk sıralara yazmak gerekir. İki maçta da Fenerbahçe’yi yenen bu takım Cim Bom’un hedefe ulaşmasında önemli bir katkı sağlamış oldu. Hele Şükrü Saracoğlu’ndaki yenilgi Fenerbahçe için bir kırılma noktasıydı.
Galatasaray da olmadık puanlar yitiriyordu ama yarıştığı rakipleri ondan daha iyi durumda değildi. Belli dönemlerde sürekli kazanıp 3 takım zirvede yalnız kalmıştı. Son dönemece girilirken kimin töközleyeceği en çok merak edilen konu haline gelmişti.
Hamzaoğlu doğru projeydi
Cesare Prandelli’nin ardından Hamza Hamzaoğlu’nun getirilmesi kuşkusuz ki riskli bir seçimdi. Peşpeşe gelecek birkaç kötü sonuç bu serüvenin en fazla 2 ayda noktalanmasına bile yol açabilirdi. Peki, böyle bir durumda Hamzaoğlu nasıl göreve getirilmişti.
Abdurrahim Albayrak dışında onu düşünen tek kişi bile yoktu. Hatta Ali Dürüst’ün bile bundan son dakikada haberi oldu. Albayrak, Hamza Hoca’nın sadece futbolcu ve teknik adamlığını değil adamlığını da biliyordu. Görevi yürütmesi konusunda karşılaştığı zorluk olursa yönetim olarak arkasında durulacaktı. Gelip-giden yabancı hocalar kuş kondurmuyor, tam tersine akılalmaz paraları tahsil ederek gidiyordu. Hamzaoğlu, memleketi de futbolumuzu da bilen bir adamdı. Kulüp deneyiminin yanında Milli Takımda da Terim’in yanında kendini geliştirmişti.
Hepsinden önemlisi, yaptıkları dostça sohbetlerde Hamzaoğlu’nun olaya bakışı ve değerlendirmeleri Albayrak’ı etkilemişti. “Hamza Hoca bu işi yapar” kanaatine ulaştıktan sonra da arkasına bakmadan yürüdü. Bugün herkesin Hamza Hocacı kesilmesine yol açan sancılı süreç böyle başladı. Hamzaoğlu da daha ilk adımda Sneijder ile ilgili gösterdiği kıvraklıkla sadece saha içinde değil dışında da bu işi iyi yapacağını ortaya koyar gibiydi.
Yorumları okumak veya yazmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir.
turk71gs-1905
sabri sen mi yazdin bunu reyiz :)