Önceki Haber Sonraki Haber

Selçuk: "Bundan çekiniyordum..."

Galatasaray'ın yıldız futbolcusu Selçuk İnan, 4. yıldızın öyküsünü böyle açıkladı.

02/06/2015 Salı Milliyet

Dünyanın en kral gazetecisi olsan da, bir takımda sezon boyunca yaşananların hepsini bilmene olanak yok.

Galatasaray şampiyonluğa ulaştı ama iki hoca, üç başkanla sonuca vardı. Bu kadar değişimin olduğu bir takımda elbette birçok olayın yaşanması kaçınılmazdı.
34. hafta tamamlandığında kupaya uzanan ellerin başında bulunan Galatasaray Kaptanı Selçuk İnan, birçok bilinmeyeni Milliyet'e yazdı.

Sarı-kırmızılı yıldız ile muhabir Nevzat Dindar’ın Florya’daki buluşmasında gizli kalmış o kadar nokta su yüzüne çıktı ki, belki de tüm bu yaşananlar 4. yıldızı daha değerli ve anlamlı kıldı. İşte Selçuk İnan’ın kaleminden koca bir şampiyonluğun öyküsü...

***

Doğrusunu söylemek gerekirse, Mancini gittiğinde üzülmüştük. Aslında o da geldiğinde çok zorlanmış ve adapte olmaya çalışmıştı. O da Türkiye’yi tanımıyordu. Tam, “Herkesi tanıyor. Kendi mevkilerinde oynatıyor” dedik, bir baktık sezon sonunda yollar ayrıldı. Herkese çok fazla güven veriyordu. Bizim için sürpriz olmuştu.

Kan uyuşmazlığı

Prandelli geldi, yine aynı süreci yaşamaya başladık. Mancini’nin ilk geldiği zamanlardaki gibi.. Bizi tanımaya çalışıyordu. Bizden beklentileri farklıydı. Kendimizin dışında bir şeyler istemeye başladı. Açıkçası bunun zor olacağını da biliyorduk. Burası Galatasaray.. Çok fazla zamanınız olmuyor. Hemen sonuçları almanız gerekiyor. Hemen iyi oynamanız gerekiyor. Çünkü 1 hafta bile çok önemli. 1 puan bile çok değerli...

Bir kan uyuşmazlığı vardı herkesin bildiği gibi... Belki çok kariyerli bir teknik adamdı. Ancak Türkiye’de çalışmak zor. Futbol kültürü, futbola bakış burada farklı... Bir çok kariyerli, Dünya Kupası’nı kaldırmış hoca da geldi ama başarılı olamadı.

Bu arada yeni transferler yapıldı. Sezon içinde onlar beklentilere ne kadar yanıt verdiler bilmiyorum ama hepsinden verim aldık. Olcan, Yasin, Sinan, Dzemaili ve Pandev transfer edildi. İyi bir takım olduğunuzda bireysel olarak ne yaptığınız önemli değil aslında... Takımın önemli bir parçası oldular. İnsanlar sadece oynayan futbolcuları görebiliyor. Ama o maça dışarda hazırlanıyoruz.

Maalesef Mancini döneminde yaşananlar Prandelli’de de tekrar etti. O bir zaman kaybı oldu. Fiziksel açıdan bizi çok iyi hazırladı. Ama taktik açıdan çok fazla yerimiz değiştiği için sorunlar oldu. Yasin örneğin sağ bek, Olcan’ın forvet, benim sol ve sağ açık, forvet arkası oynadığım dönemler oldu.
İtalyanların bakış açısı biraz daha farklı... Her futbolcu her yerde oynayabilir mantalitesi hakim...

Daha kamp döneminde taktik açıdan sıkıntı olabileceğini hissetmiştik. Sürekli bir arayış içerisindeydi. Bizleri iyi tanımıyordu. En büyük sıkıntısı buydu. Bizlerin ne verebileceğini, nerede çok faydalı olabileceğimizi çok iyi bilmiyordu. Kendisi görmeye çalışıyordu.

Hemen unutuluyor

Prandelli gittiğinde ikinci sıradaydık. Ama futbol olarak çok fazla istediklerimizi sahaya yansıtamadık. Şampiyonlar Ligi’nde özellikle ağır sonuçlar vardı.
Bursa galibiyeti ile sezonu açmış ama bir sonraki hafta Eskişehir maçında berabere kalmıştık. Sonraki hafta rakibimiz ligin yeni temsilcisi Balıkesir’di. O zamanlar zaten istediğimiz futbolu oynayamıyorduk. Yeni çıkmış bir takıma kaybetmek zorumuza gitmişti. Aslında o maça iyi başlamıştık. Ağır bir yenilgiydi. Yasin’in sağ bek oynaması, hocanın futbolcularını tanımadığını ortaya çıkarmıştı. Sivas maçında galip gelsek de çok pozisyon vermiştik. İşler iyi gitmiyordu.
Şampiyonlar Ligi’nde ise sonuçlar acı vericiydi. Üst üste iki sene gruptan çıktık. Bu bazen güzel, bazen kötü bir şey... İnsanlar buna alışıyor. Galatasaray taraftarının bizimle gurur duyması lazım. Ne olursa olsun Türk futbolu gerçekten de son yıllarda Avrupa’da başarılı değil.

İçeride Real Madrid’i, Manchester United’ı, Juventus’u yendik. Bunu taraftarlarımıza gösterdik. Bununla gurur duymaları gerekiyor. Geçen sene yaşanan kötü gidişat aslında her takımın başına gelebilir. Ama ülkemizde olaylara sabırla bakılmadığı için, önce yapmış olduklarınız maalesef hemen unutuluyor.

Futbol anlıktır

Bizim belli başlı sıkıntılarımız vardı. Ama ne olursa olsun skoru almayı biliyorduk. Ne Fenerbahçe’den ne de Beşiktaş’tan geri kaldık. Ama istediğimiz oyunu oynayamadığımız için insanlara ümit veremiyorduk. Şampiyonluk ışığını kimse görmüyordu. Fenerbahçe maçında da çok iyi oynadığımız söylenemez. 2-1 kazanmasını bildik ama Sneijder çok güzel iki gol attı.

Karamsar değil de bazen ümitsizliğe kapıldığınız anlar oluyor. Futbol anlıktır, günlüktür aslına bakarsanız. Bir maç iyi oynarsanız ve kendinizi dünyanın en iyi oyuncusu hissedersiniz. Bir maç kötü oynarsınız ve ‘Ben bu takımda nasıl oynuyorum” diyebilirsiniz. Kötü mağlubiyetlerden sonra bunu söylediğimiz anlar oldu elbette. Böyle oynarsak şampiyon olmamız zor dediğimiz anlar oldu. Ama öyle zamanlar geldi ki biz zaten şampiyonuz dedik. Özellikle Hamza Hoca’nın gelişinden sonra..

Kazanalım derken!

Bizim çok eksiklerimiz var bana sorarsanız. Biz çok iyi oynadık, mücadele ettik ama henüz Avrupa seviyesinde mücadele edecek güçte değiliz. Geçen sene Şampiyonlar Ligi’nde yaşadığımız bir travmaydı. Sorun mentaldi. Bu arenada bulununca maçların ne kadar zor olduğunu anlıyorsunuz. Bizim bir de hatamız oldu. Dortmund’a, Arsenal’a karşı oynarken maçı direkt kazanmaya oynadık.

Böyle takımlara karşı açık oynama lüksünüz yok. Her oyuncusu 50-60 milyon euro olan takımlardan söz ediyoruz. Yetenekli olmasalar bu paraları etmezler.
O yüzden bunlara alan vermemek lazım. Bunlardan ders çıkararak önümüzdeki yıl başarılı olacağımıza inanıyorum.

Prandelli biraz gerçekçiydi

Şampiyonlar Ligi’nde bazen aşı tutmaz. Geride kalan sezonda böyle bir şey oldu. Prandelli galiba bunu gördü ve asıl hedefin Türkiye Ligi olduğunu belirten açıklamalar yaptı. Tepki çekecek söylemlerdi. Ama olaya biraz gerçekçi baktığını itiraf etmeliyim. Ancak biz alışık değiliz. Kadromuzun her iki tarafa yeteceğini düşünmemişti açıkçası. Hoca da buraya geldiğinde galiba en önemli şeyin 4. yıldızı takmak olduğunu söylemişlerdi. Biz de doğruyu söylemek gerekirse 4. yıldızı takmaktan başka bir şey düşünmüyorduk.

Yabancılara sorun

Sneijder’in en büyük özelliği, topa vurma becerisi. Çok büyük takımlarda oynamış bir oyuncu. Sneijder demişken aramızda sorun olduğu yazıldı, konuşuldu. Ne yazık ki bunları sadece ülkemizde görüyoruz. Nedense ülkemdeki insanlar bende kötü bir şeyler bulmaya çalıştı.
Avrupa’da oynayan arkadaşlarımız var. Gidip onlara sorabilirler.

Her yabancı futbolcu bir kere “Türkler kadar misafirperver insanlar olamaz” diyor. Biz de öyle insanlarız. Bir tane Türk futbolcunun bir tane yabancı futbolcuya yanlış konuştuğu, küfür ettiğini hiçbir zaman duyamazsınız. Bir yabancı bir yabancıya vurduğunda biz Türkler olarak affedilmesini istedik. Bu kadar da alçakgönüllülük yaptık. Kötü şeylerden beslenildiği için maalesef bunlar gündeme getiriliyor. Kimse ile ne kavgam ne tartışmam oldu.
Saha içinde tabii ki bağırdığım zamanlar oluyor. Ama ne yabancı ne de bir Türk futbolcuyla sorunum oldu.

Terim’le başlayan değişim

Islıklanmam veya tepkiler, Cesare Prandelli ile başlamadı. Hamit, Wesley Sneijder ve Didier Drogba’nın gelişi bunda etkili olmuştu. Sistem değişikliğine ilk Fatih Hoca gitti.

Solda oynamaya başlamıştım. Doğruyu söylemek gerekirse mutlu olmuyordum

Benim ıslıklanmam veya tepkiler, Prandelli ile başlamadı. İlk 2 sene şampiyon olduktan sonra Fatih Hoca’nın son döneminde sağ ve solda oynamaya başladım. Hamit, Sneijder ve Drogba’nın gelişi bunda etkili olmuştu. Sistem değişikliğine ilk Fatih (Terim) Hoca gitti. Solda oynamaya başlamıştım.
Doğruyu söylemek gerekirse orada oynamaktan mutlu olmuyordum. 15 yıldır hep oyun kurucu olarak oynadım, merkezde oynadım. Böyle bir süreç başlamıştı ve bunu Mancini de devam ettirdi, Prandelli de... Ben hiçbir zaman bu konuda hocaya istekte bulunmam. Faydalı olamayacağım hissine kapılmam. Hocam ne görev verirse onu yaparım.

Islıklayan insanların çoğu benim solda sağda oynadığımı bile bilmiyor. Performans düşüklüğünü ona bağlıyorum. Ne olursa olsun performans düşüklüğü takımla alakalıdır.

Şampiyonlar Ligi’ndeki Arsenal deplasmanında ise bambaşka bir tartışmanın içinde buldum kendimi... Aslında hiç birşeyim yoktu. Ligdeki galibiyetin ardından iki gün antrenmana çıkamamıştım. Ondan sonra Londra’ya gittik.

Prandelli beni yanına çağırdı, “İki gündür hastasın. Şimdi hazırsın tamam Londra’dayız ama bir çok maçta en çok koşan oyuncu sen oluyorsun. Çok fedakâr futbolcusun. Senin gibisini görmedim. Her yere koşmaya çalışıyorsun. İtalya’da bunu böyle yapmıyorlar. Hele senin konumunda bir orta saha oyuncusu çok daha ağır oynamalı. Yanındakileri koşturman lazım” dedi.

Ben de ona, (Hep böyleyim. Galatasaraylılık bunu gerektiriyor. Böyle öğrendim) karşılığını verdim.

“Bunları yapman seni yoruyor” diyerek bütün maçlarda en çok koşan futbolcu olduğumu yineledi ve ekledi:

“Eğer ben seni oynatırsam belki de geleceği kaybedeceğim.”

Ne olursa olsun oynamak istediğimi, bu maça bensiz çıkmaması gerektiğini belirtip, (Sahada olmak istiyorum) dedim. O da, “Bana güvenmelisin. Gerçekten sakatlanabileceğini düşünüyorum. Seni hırpalamak istemiyorum” cevabını verdi.

“Seni dinlendirmeliyim” diyordu özetle. Karara saygı duyarım ama oluşabilecek spekülasyonlara cevap vermek sıkıntılıydı. Bundan çekiniyordum. “Sen merak etme” dedi. Yine de insanlar farklı yere çekti.

YARIN: Fenerbahçe maçından sonra ayrılacaktım



Webaslan mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın
  Ana Sayfaya Dön
Webaslan Anasayfasına Dön