Galatasaray'ın başarılı orta saha oyuncusu Selçuk İnan, şampiyonluğa giden yolu değerlendirdi ve şampiyonlukla biten sezon hakkında açıklamalar yaptı.
22/05/2012 Salı Webaslan.comGalatasaray’ın başarılı futbolcusu Selçuk İnan GSTV’de yayınlanan ‘Adım Adım Şampiyonluğa’ programında, geride kalan sezonu değerlendirdi.
Sene başına döndüğümüzde Trabzonspor’da gösterdiğin performans sonrası transfer döneminin en gözde ismiydin. Birçok teklif aldın fakat sen Galatasaray’ı seçtin. Herhalde bu tercihinde de yanılmadığını söyleyebiliriz bu sezon yaşadığın başarıda dolayı. O dönemi bize anlatabilir misin?
Ben Galatasaray’a geldiğimde Aslında dediğiniz gibi bonservisim elimdeydi. Kendim istediğim, kendim tercih ettiğim için Galatasaraylı oldum. Tabi bunda etkili olan insanlarda vardı. Ama zaten bugüne kadar hiçbir aldığım karardan pişman olmadım, doğru yaptığımı düşündüm. Galatasaray’a gelmekle ne kadar doğru bir iş yaptığımı şampiyon olduktan ve buradaki ortamı gördükten sonra da anladım, o yüzden çok mutluyum.
Tabi ki bu süreçte Arda Turan’da çok önemli bir etkendi. Kamplarda birlikteydiniz. Adaptasyon sürecini hızlandırdığını da söyleyebiliriz yakın bir arkadaşın olduğu için. Arda Turan’ın ayrılması seni olumsuz yönde etkiledi mi?
İlk zamanlarda boşluk hissettim çünkü Arda benim için gerçekten çok önemliydi, kardeşim gibiydi. Bir de futbolculuğunu söylemeye zaten gerek yok. Beraberdik sürekli, Galatasaray’a gelmemi de çok istiyordu. Geldikten sonra sürekli beraberdik. Ama onun kafasında başka şeyler vardı, başka hedefler vardı. Ve ben onun arkasında oldum her zaman destek verdim. Gitmesini de istedim eğer o çok istiyorsa, gitti ki başarılı oldu UEFA kupasını aldı. En az onun kadar bende sevindim. Ama ilk zamanlarda dediğiniz gibi Arda gittikten sonra biraz boşluğa düşer gibi oldum ama o kadar iyi bir takımız ki o kadar iyi bir ortam var ki Galatasaray’da bunu çok çabuk atlatabildik.
Herhalde Engin Baytar’la Ceyhun’un da transfer edilmesi senin için çok olumlu oldu?
Biz geçen sene Trabzonspor’da beraberdik, zaten iyi de bir arkadaşlığımız vardı. Onlar gelince biraz daha iyi oldu biraz daha rahatladım. Zaten Galatasaray’da milli takımdan birçok oyuncuyu tanıyordum. Ama Engin’le Ceyhun’un da gelmesi ayrı bir destek oldu benim için iyi oldu yani.
Çok iyi bir takım kurulmuştu teknik direktör Fatih Terim yönetiminde. Şuan da da baktığımızda ilk 11’de 10 yeni oyuncu oynadığını görebiliyoruz. Bir sezon öncesine bakarsak sadece Hakan Balta var ilk 11’de forma giyen. Bu kadar kısa sürede böyle bir takımın başarılı olabilmesini neye bağlıyorsun?
Bence bu çok önemli bir başarı. Bunda tabi ki Fatih hocamız ve ekibi en büyük etken. Çünkü 10 yeni oyuncunun ilk senede böyle bir futbol oynaması ve şampiyon olması gerçekten kolay bir iş değil. Yanındaki oynayan bir adamı tanımak, gerçekten ne istediğini bilmek çok zor. Çok zaman ayırmanız gerekiyor, çok düşünmeniz gerekiyor. Bu iyi oyuncuları birbirleriyle oynatmak da yetenek marifet ister. Hocamız bunu başarabildi.
Sezon başı Galatasaray’a imza atığında hem kendi adına hem de takım olarak bu kadar başarılı bu kadar iyi bir sezon geçireceğinizi düşünüyor muydun?
Kesinlikle düşünüyordum çünkü; sonuçta Galatasaray’da oynayacaktık. Galatasaray takımını biliyoruz. Hedefi her zaman şampiyonluk olan bir takım. Zor olacağını biliyorduk ama zaten bir iş zor değilse zaten o mutluluğu yaşayamıyorsunuz. Önemli olan zoru başarmak, bu sene biz onu başardık.
Sezona çok da iyi başlayamadı Galatasaray İBB mağlubiyetiyle başladı. Bunda tabi ki yeni oluşumun etkisi, sezonun başlaması ertelendi ve sonrasında kampa gitti Galatasaray hazırlık sürecinden geçti. Ondan sonra seninle bir röportaj sırasında da yeniden form tutmak zor oldu demiştin?
O süreç özellikle bizim için gerçekten zor bir süreçti. Ligin başlamasına tam konsantre olmuşken ileri bir tarihe ertelenmesi tabi bazı sıkıntılar doğurdu. Giden arkadaşlarımız oldu, sakatlanan arkadaşlarımız oldu. Kaldı ki dediğiniz gibi zaten yeni bir takımız, 10 tane yeni oyuncu oynuyordu. Bizim için ligin başından birkaç maçta kötü oynayıp kaybetmek açıkçası çok önemli değildi, düzeleceğini biliyorduk. Ama kötü başlamak özellikle insanlar için ve taraftarlar için “acaba eskisi gibi mi olacak” diye düşündürecekti, ama biz onun üstesinden geldik.
Hazırlık maçlarında çok iyi bir Galatasaray izlemiştik. İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçından da bahsetmiştik aslında, iyi bir başlangıç olmadı. Ondan sonra peki neler düşündünüz? Yeniden toparlanmak aslında kısa sürdü, hemen galibiyet geldi. Arkasından galibiyet serisi elde ettiniz. O dönemi bize anlatabilir misin?
Dediğiniz gibi bir hazırlık maçlarına çok iyi başladık, çok iyi maçlar oynadık ve büyük takımlarla oynadık. Ama İBB maçı bence bir kazaydı. İlk maçlardaki kötü oyun ya da adaptasyon süreci diyelim. Sadece kazaydı, bunu atlatacağımızı biliyorduk. Zaten takım olarak da biliyorduk hepimiz birbirimize inanıyorduk. o yüzden bu kötü gidiş pek uzun sürmedi.
Galatasaray’a transferin gerçekleşirken takımın başında Fatih Terim gibi deneyimli bir teknik direktörün olması bu süreci nasıl etkiledi?
Tabi benim Galatasaray’a gelmemde Fatih Hoca’nın da çok büyük etkisi oldu. Tatildeyken beni aradı, takımda beni görmek istediğini söyledi. Beni zaten ilk milli takıma çağıran da Fatih hocamdı. Bir futbolcu olarak ayrı bir mutluluk, ayrı bir gurur onunla çalışmak. Öncelikle Fatih Hoca çok iyi bir insan. Belki de onunla çalışmak herkesin, bütün futbolcuların hayalidir. Bende fatih hocayla çalıştığım için gerçekten çok mutluyum, gururluyum.
Süper Final’in de oynanacak olması sizin konsantrasyonunuzu nasıl etkiledi? Her zamankinden daha uzun bir süreç oldu.
Aslında bu süreç belliydi. Bu Süper Final’in olacağı sezon başında belliydi. Süper Final’in oynanmasını birçok kişi istemiyordu. Biz de onlardan biriydik. Kişisel olarak benim fikrim de oydu. Ama bizim ne olursa olsun öncelikli hedefimiz 34 haftalık ilk periyodu lider olarak bitirmekti. Onu da lider olarak bitirdik. Süper Final’de de şampiyon olduk. İnsanların böyle iki kere şampiyon olduk demesi bundan kaynaklanıyor olsa gerek. Hem Süper Final oynamak, hem de 34 haftalık periyodu lider bitirmek önemli bir başarıydı. Ama gerçekten çok zor bir süreçti. O süreç gerçekten biraz bizim adımıza da pek net değildi. Çünkü dalgalanmalar oldu. Birçok soru işareti vardı aslında kafamızda. Play-Off’larda ne olur, neden puanlar yarıya iniyor, 34 haftayı lider bitirdiğinde Şampiyonlar Ligi’ne direk katılma şansı olacak gibi... Ama hepsini bir kenara atıp ne olursa olsun sonunda mutlu sona ulaşmak için konsantre olduk ve bu hedefe kilitlendik. Sonunda zaten bunu başardık.
Son derece istikrarlı bir oyuncusun ve geride kalan sezonda da bunu en iyi şekilde gösterdiğini düşünüyorum. Bu konuda sen neler söylemek istersin?
Benim aslında gittiğim her takımda ilk önem verdiğim şey istikrarı yakalamak. Bu bir futbolcu için önemli. Tabi bu istikrarı yakalamak için birçok şeyden fedakarlık etmeniz gerekiyor. Ben bunları yapıyorum. Çünkü sonuçta profesyonel bir futbolcuyum. Kendime dikkat ediyorum, bütün maçlarda oynamaya özen gösteriyorum, antrenman kaçırmamaya dikkat ediyorum. Bunu da en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum.
Bu sezon her zamankinden daha fazla derbi mücadelesine çıktınız. O maçlara motive olmak sizin için zor oldu mu?
Öncelikle gerçekten büyük maç oynamak kolay değil, derbi oynamak kolay değil. Çünkü onun ayrı bir havası, ayrı bir konsantrasyonu, ayrı bir stresi, ayrı bir heyecanı var. Biz bu sene 12 tane oynadık. Dediğiniz gibi de 12 maçta da bir mağlubiyet gerçekten büyük bir başarı. Biz zaten takım olarak büyük maçlara, derbilere konsantre olmuştuk. Ama bu maçları oynamak gerçekten kolay değil. En avantajlı bizdik. En çok inanan da bizdik. Bence o yüzden sonuçlar öyle oldu.
Oynanan büyük maçlara baktığımızda Trabzonspor’a karşı verdiğiniz mücadelelerin senin için anlamı biraz daha farklıydı. Orada maçlara çıkmak sana neler hissettirdi?
Öncelikle Trabzon’a ilk gittiğimde ayrı bir heyecan yaşadım. Çünkü ben 3 sene oynamıştım. Gerçekten Trabzonlu gibiydim, öyle hissetmiştim. Oraya gittiğimde tabi bütün eski arkadaşlarımı gördüm, hocamı gördüm, taraftarları gördüm. Zaten oyuna da iyi başlayamadım. Çünkü başka birşey vardı. Sürekli başka şeyler düşünüyordum. Ama kısa sürede hemen toparlandım. Gol anında da aslında gol olacağını biliyordum, çünkü inanmıştım. Gol attıktan sonra da ne yapacağımı şaşırdım. Bir tarafta benim takım arkadaşlarım seviniyordu, diğer tarafta da öbür arkadaşlarım üzülüyordu. Onlar da benim çok yakın arkadaşlarım. O yüzden bir tepki veremedim. Ne yapacağımı anlayamadım. Farklı bir duyguydu. Ama gol attığım için çok mutluydum. Hani belki Trabzon taraftarı golden sonra biraz daha üzülmüştür ama bu da bizim işimiz yani.
Trabzon’da tribünlerden bir tepki göreceğini düşündün mü, atmosferle ilgili beklentilerin nelerdi?
Aslında tepki göreceğimi biliyordum, bekliyordum. Çünkü insanlar ben gittikten sonra gerçekten çok üzülmüşlerdi. Benim orada olacağıma çok inanmışlardı. Ben gittikten sonra böyle birşey yaşamaları doğaldı. Çünkü bizim insanımız bildiğiniz gibi çok duygusal. Çok üzülüyoruz, böyle konularda çok kırılıyoruz. Ama sonuçta bu profesyonel bir iş. Herkes kendi hayatını yaşıyor. Açıkçası bir tepki bekliyordum. Ama çok abartılı bir tepki yapmadılar.
Manisaspor maçında da yine çok kritik bir gole imza attın ve 1-0 kazandı Galatasaray. Manisaspor bu sene lige veda etti ama o zaman durumu bu kadar kötü değildi. Çok önemli bir maçtı. Önemli bir galibiyet serisi vardı Galatasaray'ın ve ilk yarının da son karşılaşmasıydı. Senin tek golünle kazandınız maçı. O golü bize anlatır mısın?
Manisa maçları ve Trabzon maçları benim için özel maçlar, 2 takımda da 3’er yıl oynadım ve emeğim var orada. 2 kulübü de çok seviyorum. Hem Trabzon'a, hem Manisa'ya gol atmak bana nasip oldu. O maç gerçekten çok zor bir maçtı. Manisaspor o dönemde de çok iyi bir çıkış yakalamıştı. O golü atmak ve o golle 1-0 kazanmak çok önemliydi benim için, çok güzeldi. O golü serbest vuruştan attığım için de ayrı bir mutluluk yaşamıştım. Zor bir maçtan 3 puan almıştık. O gün, o gece çok mutluydum.
İnönü Stadı’nda normal sezondaki maçta Beşiktaş'a karşı da kullandığın çok güzel bir frikik vardı. Direğin yanından dışarı gitmişti. Hatta tribünlerin bir bölümü gol sanmıştı. Onu soralım sana, çok güzel bir vuruş yapmıştın, gole çok yaklaşmıştın. Maç golsüz bitmişti ama çok keyifli bir karşılaşmaydı. Bunu nasıl değerlendirirsin?
O üzüldüğüm maçlardan biriydi, oradaki o frikik de gol olabilirdi. Son dakikalardı, gol olsaydı belki de daha farklı olabilirdi. Onun gol olmaması açıkçası beni üzmemişti, sadece o an için üzülmüştüm ama ondan sonra 5 tane serbest vuruş golü atmak benim için farklı bir duyguydu.
Süper Finaldeki Beşiktaş karşılaşmasında da yine benzer bir frikiğin vardı İnönü Stadı’nda. Hatta arkadaşlarınla konuşurken ‘’1 adım daha geride olsa o pozisyonun ben gol yapardım’’ diye bir ifaden var, onu soralım bir de sana.
Frikik atarken aslında bir çok şeyi hesaplamanız gerekiyor. Barajın nerede durduğu, uzun futbolcular mı duruyor, hangisinin üzerinden vurmam gerekiyor. O tür şeyleri düşünmeniz gerekiyor.Yakın mesafe olduğu zaman topu barajın üzerinden düşürmek biraz zorlaşıyor. Farklı bir vuruş yapmak gerekiyor. Eğer uzun oyuncular da varsa barajda daha değişik oluyor, daha zor oluyor. Sürekli bir tartışma geçiyor zaten arkadaşlarımla aramda, ama dediğim gibi bu sürekli bir çalışma gerektiriyor. Sürekli çalışarak bunları yapabiliyoruz, yapabiliyorum. Onun neticesinde gol atmak önemli benim için.
Tabi ki 5 gol attığını söyledin, aynı zamanda Hagi'nin de frikik golü rekorunu egale etmiş oldun. Galatasaray formasıyla o da 5 frikik golü kaydetmişti bir sezonda .Bu da senin için ayrı bir gurur taşıyor.
Kesinlikle öyle. Çünkü Hagi bence bir efsane, Galatasaray'a yaptıkları tartışılmaz. Özellikle frikik golleri, topa vurması, onunla kıyaslanmak bile benim için gurur verici bir şey. Böyle bir rekor varsa ve onunla paylaşıyorsam ne mutlu bana.
Peki frikik gollerine baktığımızda senin için en zor olanı, en güzel olanı hangisiydi? Benim hatırladığım Gençlerbirliği'ne attığın gol biraz ters açıdan, sol ayaklı bir oyuncunun vurabileceği bir noktadandı. Fakat senin gollerine baktığımızda her tarafa iyi vuruşlar vurabildiğini gördük, Trabzonspor ile Süper Final karşılaşmasında da kalecinin kapattığı köşeden önemli bir golün vardı. Sence en zoru, en güzeli hangisiydi senin için?
En zoru Gençlerbirliği maçındaki vuruştu, çünkü genelde sol ayaklıların vurduğu bir taraftı orası. Ama bir açı görmüştüm az önce de söylediğim gibi o vuruşu oradan yapmam gerekiyordu. İnanmıştım da gol olacağına. Bence en zoru oydu.
13 gol, 13 asistlik bir performans sergiledin. Attığın gol anlamında da kariyer rekorunu kırdın. Bu performansı neye bağlıyorsun?
Aslında açık olmak gerekirse ben bu kadar gol atacağımı beklemiyordum. Çünkü bu güne kadar 5 golü geçmemiştim sanırım. Ama Fatih Hoca'nın sisteminde gol atmak çok zor olmasa gerek. Çünkü bütün oyunculara o serbestliği, özgürlüğü veriyor Fatih Hoca. Benim daha çok öne çıkmamı istiyordu. Trabzon'da ya da bundan önceki takımlarda sürekli defansif ön libero olarak oynattılar. Ama bu sene hoca biraz daha öne çıkmamı istedi, daha çok sorumluluk almamı istedi. Bence bunun etkisi vardı bu kadar gol atmamda. Onun dışında serbest vuruşlardan 5 tane gol atmam da belki de o sayıyı yükseltti. Ben açıkçası beklemiyordum bu kadar gol atmayı.
Orta alandaki partnerin Melo'ya da baktığımızda onunda 12 gol 1 asisti olduğunu görüyoruz. Avrupa standartlarında 2 orta saha oyuncusunun bu kadar uyumlu ve bu kadar gol katkısı olduğunu görmek aslında pek rastlanır bir durum değil. Bununla ilgili neler söyleyeceksin?
Aslında dediğiniz gibi ben açıkçası görmedim 2 tane ön liberonun 25’e yakın gol attığını. Bu da her sene bence yapılabilecek, olabilecek bir şey değil. Gerçekten önemli bir katkı sağladık gol anlamında. İkimiz iyi anlaşıyoruz Melo ile, zaten sezonun genelinde ikimiz beraber oynadık. Önümüzdeki yıllarda da böyle bir istikrar devam ettirmek isteriz. İkimiz adına da gerçekten iyi bir performans ortadaydı.
Sezon başında Galatasaray tek forvetli bir sistemde oynuyordu, ardından çift forvetli bir sisteme döndü. Bu Melo ve senin performansını hücum anlamında, skora katkı anlamında arttırdı diyebilir miyiz?
Öyle görünüyor aslında. 2 forvete döndükten sonra bizim Melo ile skor anlamında biraz daha rol üstlenmemiz belki de buna bağlanabilir. Ama biz tek forvet oynarken de Hoca zaten aynı şeyi istiyordu. Tek forvet oynarken saha içinde ister istemez çoğalamıyorsunuz, istediğiniz şekilde top atamıyorsunuz. Ama ikili forvete döndükten sonra bunların hepsini rahat rahat yapabildik.
Samsunspor’la deplasmanda oynadığınız mücadele çok önemli bir karşılaşmaydı. 2-0 ile soyunma odasına geride girmişti Galatasaray ve 2. yarıda nasıl bir Galatasaray olacağı merak konusuydu. Senin de o golün, aslında galibiyet fitilini ateşleyen gollerden biriydi. Hem sana golünü soracağım, hem de o gün soyunma odasında yaşananları bizlerle paylaşabilir misin?
O bizim için kırılma maçlarından biriydi, Samsunspor deplasmanı gerçekten zor bir deplasmandı. İyi de bir takımları vardı. O maçı kazanmamız gerekiyordu ama, işler iyi başlamamıştı. İstemediğimiz şekilde goller yemiştik. Ama soyunma odasına girdiğimizde devre arasında aslında Hoca bize çok fazla bir şey söylemedi, zaten Hoca’nın bakışlarından gerekli şeyleri çıkartabiliyorsunuz. Bize inandığını, bundan daha kötüsü olmayacağını söyledi. Artık işin bize kaldığını, çıkıp kendimizi göstermemiz, Galatasaray’ın nasıl bir takım olduğunu, ne kadar büyük olduğunu göstermemizi istedi. ‘’Mağlubiyet olursa sorumlusu benim. Galip gelirseniz başarı sizindir. Çıkın oynayın’’ dedi ve gerçekten farklı bir şey oldu 2. yarıya başladığımızda takım olarak çok istedik, bir gol atmak da bana nasip oldu. Beraberlik golünü ben attım, çok önemli bir maçtı bizim için, ben de çok mutlu olmuştum o maçta.
Peki yine gollerini konuşacak olursak İstanbul Büyükşehir Belediyespor karşısında da çok önemli bir gol atmıştın. Topu kendin kazanıp, ilerleyip, direk dibine bırakmıştın. Bu da aslında bu sezon izlediğimiz gollerin arasında en farklı olanıydı. Senin için bu sezon attığın gollerin en anlamlısı hangisiydi?
Aslında golün iyisi kötüsü yoktur. Hepsi benim için teker teker önemli. Belki güzeli olabilir ama benim için top kaleyi geçsin yeter. Gerisi önemli değil. Ama estetik açıdan sorarsanız İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçın golüm en güzel golümdü.
Benzerini Manisaspor maçında da atmıştın. Bu sezon eski takımlarına gol attın. Aslında eskiden Galatasaray’a da gol atmıştın, güzel gollerin olduğunu biliyorduk. Mondragon’a Süper Lig’de frikik golü atan ilk oyuncu sendin. Manisaspor senin için ayrı bir önem taşıyordu ve hat trick’in ucundan döndün. Kariyerinde bir ilki yaşayacaktık ama o penaltıyı Muslera’nın atmasını istedin ve Muslera attı. O anı bize anlatır mısın? Topun başına gitmiştin, ardından Muslera geldi.
Basit görünmesine rağmen, o da zor bir maçtı. 2-0 öne geçmiştik. İki golü de ben atmıştım. Sonra penaltı oldu. Taraftarlar Muslera’nın atmasını istedi, zaten önceden bu taraftarlar arasında da konuşuluyordu. Açıkçası penaltıyı ben atacaktım. Bütün taraftarlar bağırdıktan sonra Fatih Hoca’yla göz göze geldik. Bana Muslera atsın diye işaret verdi. Ben de topu bıraktım, Muslera’ya verdim. Muslera’nın gol atması gerçekten bizim için çok önemliydi. Ben Muslera’yı çok seviyorum, bütün takım da aynı şekilde. O da çok mutlu oldu, kariyerindeki ilk golü attı. Biz de mutlu olduk, kendi de mutlu oldu. Zaten maçtan sonra onun mutluluğunu yaşadık. O penaltıyı Muslera’nın atması Manisasporlu arkadaşlarımın zoruna gitti ama futbol bu. Bizim Galatasaray olarak duruşumuz belli. Hiçbir zaman kimseyle alay etmedik, dalga da geçmedik, küçük de görmedik. Böyle bakılması gerekiyor. İnsanlar farklı bakmaya başladı bu işe ama bu bir futbol, bu bir zevk. Stada gelen seyircilerin zevk alması, keyif alması gerekiyor. Ama bu olaylara insanlarımız biraz farklı bakıyor.
Bir takım başarısında yerli futbolcuların başarısı çok önemli. Galatasaray bu sezon yerli oyuncularından müthiş katkı aldı. Tabi ki yabancıların da fark yaratması gerekiyor. Galatasaray bu sezon yabancı oyuncularından da müthiş katkı aldı. Sen nasıl değerlendirirsin Galatasaray’ın yabancı oyuncularının sergilediği performansı?
Yabancı oyuncuların hepsi zaten kariyerli futbolcular. Oynadıkları takımlar belli, geldikleri yer belli. Bunun yanında hepsi karakterli futbolcular, çok düzgün insanlar. Bu bizim için gerçekten büyük bir avantaj. Hepsi çok iyi arkadaş, bu da çok önemli bir şey. İyi insan olmak çok önemlidir. İstediğiniz kadar iyi futbolcu olun eğer kötü bir insansanız illa ki bir yerde işler kopuyor. Bizim takımda gerçekten bütün arkadaşlarım çok iyiler. O yüzden takıma herkes en üst düzeyde katkı verdi. Bu da zaten her zaman başarıyı getirir.
40 maçlık periyoda batığımızda her maçın kendi hikayesi var aslında. Peki Selçuk İnan için bu sezon en anlamlı maç hangisiydi?
Geriye dönüp batığımda benim için en anlamlı ve en önemli maç son oynadığımız Fenerbahçe maçıydı. Belki bizim takımın çok iyi oynamadığını düşünen insanlar var. Açıkçası o maçta iyi oynamak ya da kötü oynamak çok önemli değildi, sonuç önemliydi. O maçın öncesi ve maçın oynadığı 90 dakika benim için gerçekten çok önemliydi. Onu unutmadım. Unutmayacağım da o maçı.
Kupayı orada kazanmak da çok önemliydi. O maçın öncesini sana sormak istiyorum. Normal bir şekilde kampa girmedi aslında Galatasaray. Otelde kampa girdi. Kendinizi nasıl hazırladınız?
O maçın öncesinde buraya kampa geldiğimizde Fatih Hoca bize bir teklif getirdi. ‘’Takım olarak ne yapmak istiyorsunuz, isterseniz burada kalalım, isterseniz başka bir otele geçelim’’ dedi. Biz de aramızda konuştuk. Otelde kalmamızın bizim için daha yararlı olacağını düşündük ve otele gitmeye karar verdik. Bence öylesi daha doğruydu. Çünkü biraz daha bu atmosferden ve stresten çıkmamız gerekiyordu. Herkes bir haftalık süreçte sadece maçı düşünüyordu. Otelde kalmaya karar verdik. Gerçi otelle Florya arasında bir fark olmadığını gördük. Sağ olsunlar taraftarımız bizi yalnız bırakmadı. Şükrü Saraçoğlu Stadı’na kadar bize eşlik ettiler. O maçta soyunma odasında da çok güzel bir atmosfer vardı. Açıkçası hiç kimse aklına kötü bir şey getirmiyordu. Beraberlik bize yetiyordu. Ne yapıp edeceğimizden herkes çok emindi. Yine şarkılar çalıyordu. Herkes dans ediyordu. Aslında diğer maçlardan çok farklı değildi. Ama herkesin kafasında bir yerde düşünce olarak duruyordu. Aslında bir yerden baktığımızda bizim hayati maçımızdı. Sistemimizden hiç ödün vermedik. Maça da aynı sistemle, aynı futbolcularla başladık. Ama maçın içinde beraberliğin bize yettiği bilmek insanı ister istemez geriye çekebiliyor. Bunu da maçın sonuna kadar başardık. Neticesinde de istediğimiz aldık.
Son düdükle birlikte yaşanan sevinci sormak istiyorum. Saha içinde müthiş bir sevinç yaşadınız. Ayhan Akman’ı da omuzlara aldınız. İyi bir jübile oldu onun için. Saha içindeki atmosferi nasıl değerlendirirsin?
Şampiyon olduğumuzu ilk ben öğrendim. Çünkü maç bitmeden Cüneyt Hoca’ya sordum. ‘’Hocam bitmedi mi daha, kaç dakika verdiniz’’diye. Hatırladığım kadarıyla o arada da Muslera yerdeydi. Bana “Bitti, havada bitiyor” deyince, ben müjdeyi hemen Engin’e verdim. Sevinmeye başladı daha düdük çalmadan. Ama maç bittikten sonra müthiş bir sevinç vardı. Gözler hemen Ayhan Ağabey’i aramaya başladı. Çünkü hepimiz ona söz vermiştik. ‘’Beni kupayla uğurlayın’’ demişti. Çok da fazla bir şey hatırlamıyorum. Çünkü herkes bağırıp çağırıyordu. Herkes mutluydu. Ama inanılmaz bir duyguydu.
Yorumları okumak veya yazmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir.