Galatasaray'ın İcra Kurulu Başkanı Lütfi Arıboğan, SKY 360'a özel açıklamalarda bulundu.
19/04/2013 Cuma Webaslan.comGalatasaray'ın İcra Kurulu Başkanı Lütfi Arıboğan, SKY 360'a özel açıklamalarda bulundu. Sarı-kırmızılıların kurumsallaşma süreci ve yıldız transferleriyle ilgili açıklamalarda bulunan Arıboğan kendisiyle ilgili bilinmeyenleri de anlattı. İşte Galatasaraylı yöneticinin o sözleri:
"MORALLİ GİDİYORUZ"
Gerçekten yoğun bir dönem. Galatasaray çok şükür bütün branşlarda iyi gidiyor. Çok ciddi bir yoğunluk içindeyiz. Dediğimiz gibi yapılanmamız var, işimiz yoğun ama her şey çok iyi olduğu için moralli ve yoğun gidiyoruz.
"Hayatımda da sürprizler çok. Planladığım, planlamadığım bir sürü şey var. 1996 yılında basketbolu Galatasaray’da bıraktıktan sonra 8 yıl bir bölümünde de seninle de beraber olduğumuz Ülkerspor Genel Müdürlüğü sürecim oldu. Önemli bir tecrübeydi benim için. Yani yöneticilik hayatımda. Ondan sonra 8 yıllık Futbol Federasyonu maceram oldu. Genel sekreterlikle başlayan bir kaç yıl, ondan sonra başkanvekilliğiyle devam eden. Sonrasında da orada görevimiz bittikten sonra sayın Galatasaray Başkanımız Ünal Aysal’dan böyle bir teklif aldım. Daha doğrusu detayını bilmediğim bir projeden bahsetti. Kendisinin 1 yıl önce başlattığı hakikatten Türkiye’de spor kurumlarının nasıl yönetilmesi gerektiğiyle ilgili çok ciddi bir çalışma yaptık. Yeniden yapılanmanın hazırlığını yapmıştı Galatasaray."
"KURUMSALLAŞMADA HIZLIYIZ"
"Benim için değil Galatasaray için hazırlanmıştı tabi ama bunun başına CEO olarak, İcra Kurulu Başkanı olarak benim geçmemi arzu etmişti. Aslında bu hem başkanımızın hem yönetim kurulumuzun tabi çok vizyoner bir operasyon oldu bu. Bunun için beni düşünmeleri benim için bir gurur kaynağı oldu. Hayatımın bu döneminde de Türk sporu için tarihi bir şey olduğunu düşündüm. Açıkçası sporculuğu bıraktıktan sonra hakikatten hem Türkiye’nin konusu, hem de benim şahsen hani Türkiye’de spor sektörünün ihtiyacı olan profesyonel yöneticiliğin, kurumsallaşmanın, anlaşmanın, yapılanmanın nasıl olması gerektiğiyle ilgili birçok çalışma içinde oldum. Bunu Ülkerspor’da, Futbol Federasyonu’nda birkaç defa gerçekleştirdik belli aşamalarla. Kısmet hayatımın bu döneminde de Galatasaray’mış. Böyle gerçekleşti ve şimdi yaşıyorum."
"Galatasaray’ın kurumsallaşması çok hızlı bir gelişme var. Son 6 ayı çok yoğun ve hızlı geçirdik. Kulüpler bildiğiniz gibi özellikle büyük kulüpler çok branşta faaliyet gösteriyorlar."
"CİDDİ BİR OPERASYON"
"Büyük kulüplerimiz dediğim gibi çok dalda faaliyet gösteriyorlar. Çünkü amaçlarının içinde sportif rekabet var, başarı var. Avrupa’da başarı var. Ve Türk sporuna da hizmet var. Galatasaray’ın 14 branşında kadınlı erkekli mücadele ediyoruz. Bu çok ciddi bir operasyon. Yaptığımız şey de tekrar söylüyorum tarihi bir şey. Çünkü bu tip yapıların nasıl yönetilmesi gerektiği ile ilgili birçok fikir var. Ama bunların biraraya toplanmış hali yok. Şunu demek istiyorum. Kurulduğundan beri kulüplerimizin yönetildiği Cumhuriyet tarihi boyunca diyelim kulüplerimiz, Galatasaray ve diğer büyük kulüplerimiz 100 yılı aşmış kulüplerimiz, Cumhuriyet’ten önce de başlamışlar bu faaliyetlere ama dernekler yasasıyla yönetiliyoruz. Bu dernekçilikten gelen sevgiyle, aidiyetle, ciddiyetle, fedakarlıkla yapılan bir yöneticilik tipi var. Bu daha ziyade daha amatörce olan part time olan insanların kendi işlerinin yanında sevdiği kulüplere zaman ayırarak maddi manevi destek oldukları tarz bir yöneticilik var. Daha ziyade eski tarz yöneticilik. Son yıllarda da artık kulüplerimizin şirketleştiği şirket olarak faaliyet gösterdiği markalarını kullandırttığı belki normalde artık spora yakın iş alanlarının dışında da marka olarak iş alan farklı iş alanlarına gireceği bir döneme girmiş durumdayız."
"BU YAPILANMA ŞARTTI"
"Halka açık bir şirketiz. Baktığınız zaman bu iki yapı devam ediyor. Bir tarafta derneğiniz, kulübünüz devam ediyor diğer tarafta şirketlerinizin faaliyetleri devam ediyor. Ama bunları idari olarak kurumsal olmaas bile idari olarak bilgi akışı olarak birarada yönetmeniz gerekiyor. Çünkü böyle bir model geliştirmezseniz her bir branşınız ayrı bir kulüp gibi her bir faaliyetiniz ayrı bir şirket ve kulüp gibi yönetilmek suretiyle zorunda kalıyor."
"Bu da çok büyük bir dağınıklık. Bütçelerin daha ekonomik ve küçük olduğu, 10 milyon, 20 milyon dolarlık kulüp bütçelerinin konuşulduğu yıllarda bunu yönetmek biraz daha kolayken, 100-200 milyon dolarlık yıllık bütçelerin konuşulduğu artık Galatasaray gibi bütçesine, faaliyetlerine baktığınız zaman Türkiye’nin ilk 500 şirketine girebilecek potansiyelde olan kulüpleri konuştuğunuz zaman bu yapılanmanın şart olduğunu görüyoruz. Açıkçası böyle orta ve uzun vadeli planlarımızda hem idari hem mali hem de sportif olarak istikrar ve başarının yukarıya doğru gitme planımız var."
"Daha ölçülebilir olan, plan ve projelerle planladığınız şeylerin süreç yönetimiyle hedeflerine ulaştığı sadece transfer politikalarıyla değil, oyuncu yetiştirmenin temel olduğu böyle bir sentezin yapıldığı hem yıldız oyuncular hem de sizden yetişecek yıldızların birarada harmanlandığı, gelirlerinin kontrol edilerek arttırıldığı ve kendi gelirleriyle kendi ayaklarının üzerinde durabilen kaliteli insan kaynağının kullanıldığı mesleğinde uzman profesörlerin hizmet verdiği açıkçası şeffaf ve çok iyi şekilde denetlenebilen bir yapı oluşturmaya çalışıyoruz. Hızla da bunu oluşturuyoruz. Söylediğim gibi haftalarımız çok yoğun geçti bu şekilde normal şirket ve kulüp faaliyetlerimizin yanında yeniden yapılanmayla geçireceğimiz bir 6 ayımız daha var. Ondan sonra artık daha çok performansın konuşulduğu mali idari ve sportif performansın konuşulduğu dönemleri yaşayacağız. Yorucu ama keyifli."
"Türk sporundaki rekabeti heyecanı, ilgiyi, ekonomiyi, mali potansiyeli yaratan şey tarihten bu yana 3 büyüklerin arasındaki rekabettir. Bu rekabet Türk seyircisi için çok keyifli bir şey ama zaman zaman sporun temel değerlerinden ayrıldığına şahit oluyoruz. Bu sportif rekabetin hiçbir zaman Fair Play’in, dostluğun, centilmenliğin dışına çıkartmamak gerekiyor. Gerçekten bunu fantezi teorik cümleler olarak söylemiyorum. Türk sporunda hedefler büyüdükçe başarılar arttıkça, kulüpler arası rekabetimiz arttıkça aynı zamanda da davranış bozuklukları, düşmanlıklar, spor içindeki şiddet artıyor. Buna müsade etmememiz gerekiyor. En güzel haliyle Türk sporunun lokomotifi dediğimiz 3 büyük camianın arasındaki rekabette, diğer kulüplerle olan rekabetinde dostluğun, Fair Play’in ön planda olmasını temenni ediyorum."
"SİYASETİ DÜŞÜNDÜM"
"Zaman zaman hararetle düşünürüm. Hayatımın bu döneminde spor yöneticiliğine devam etmek istiyorum. Ama gençlik yıllarımdan bu yana, hem kişisel olarak kendim, hem ailem, hem eşim herhangi bir siyasi partiye yakınlık olarak değil ama Türkiye’nin konularına ilgi, hassasiyet Türkiye’nin sıkıntılarını kendine dert eden bir yapıyla hem sporda hem diğer konularda Türkiye’nin konularına hep ilgili oldum. Devamında da spor yöneticiliğinden sonra da siyaseten de hizmet etmem gerekirse, öyle bir ortam olursa memnuniyetle yaparım. Ama kısmet insan birçok şeyi planlıyor ama kader diye de bir şey var. Kısmet neyse onu yaşayacağız."
"İSTİKRARSIZDIK"
"Yeniden planlamamızın planını yaparken tabi spor yöneticiliği şöyle bir şey bir kere duygularla yapıyorsunuz bu işi. Sizi takip edenler de size duygularıyla bağlanıyor. Ciddi bir aidiyetten bahsediyoruz. Bu aidiyetin taraftarların camiaların yarattığı ekonomiyle yatırımlar yapıyorsunuz, bir şeyler hedefliyorsunuz ve başarıya ulaşmak istiyorsunuz. Galatasaray’da kuruluş felsefesinde ulsulararası başarı var."
"Uluslararası başarıları gerçekleştirmek için de demin söylediğim bir sentezi gerçekleştirmek zorundasınız. Hem sizden yetişen oyuncular belli bir ağırlıkta olacak, sizin kültürünüzle o aidiyeti yaratacaklar, o ruhu taşıyacaklar. Bir yandan da uluslararası başarılar için Dünya starlarından yararlanmanız gerekecek. Şimdi böyle baktığınız zaman son derece başarılı bir kadromuz vardı geçen seneden bu yana."
"YILDIZ TRANSFERİ DÜŞÜNMÜYORDUK AMA..."
"Aslında baktığınız zaman Galatasaray’ın 2000 yılından bu yana biraz sportif başarılar ve mali konularda istikrarsızlıkları olduğunu görüyoruz. Bunların bir an evvel düzeltilmesi adına geçen sezondan bu yana önemli şeyler yapılmış. Galatasaray süratle o başarı kültürüyle işi toparlamış. Geçen sene şampiyon olan bir futbol takımımız var. Zaten güçlü olan kadromuzu sene başında yaptığımız transferlerimizle güçlendirdik. Bir sonraki sezonda da uluslararası düzeydeki özellikle Şampiyonlar Ligi’ndeki başarımızı arttırmak için de birkaç dünya yıldızıyla takımızı desteklemeyi düşünüyorduk."
"Fakat futbolda oluşan şartlar aslında bunu yarım sezon daha erkene aldı. Hem Sneijder hem Drogba bütün dünyanın tanıdığı önemli marka oyuncular. Onların bulunduğu ortamda kulüpleriyle yaşadıkları ortamla ilgili sezonun ortasında transferlerinin gerçekleşeceği bir ortam oluştu. Biz de kulüp olarak süratle karar vererek bu transferleri gerçekleştirdik. Galatasaray için önemli bir fırsattı bu. Bu fırsatı değerlendirdik. Her zaman bu fırsatlar olmayabilir. Bu aslında maç devam ederken karar almak gibi bir şey. Yani bu iş hayatında da böyledir. Aslında biz belki sezon bittikten sonraki normal transfer döneminde Haziran’da, Temmuz’da belki bu ortamı yaratamayabilirdik."
"TRANSFERLER BİZE ÇOK ŞEY KATACAK"
"Sneijder’in İnter’deki durumu, Drogba’nın oynadığı Çin takımındaki durumu ve onların Galatasaray’a gelme istemesindeki durumu bir kere daha o ilişkilerde Galatasaray’ın Türkiye’nin markası olarak, hangi seviyede olduğunu anlamış olduk. Bu oyuncular Galatasaray’da olmak istediler. Bu durumu değerlendirdik. Yıldız oyuncu transferi kolay değildi. Ama gerçekten de sportif katkılarının dışında da zaten güçlü olan Galatasaray markasına da uluslararası imaj olarak çok önemli katkıları oldu. Bu önemli transferleri dünya üzerinde kullanmayan hiçbir haber ajansı hiçbir haber kanalı olmadığını düşünmüyorum. Hakikatten transferlerin gerçekleştiği dönemde Galatasaray dünyada çok konuşulan spor takımı haline gelmişti. Uluslararası ekonomimizi destekleyen bir şey olacak. Hem de sportif olarak bize ciddi katkıları olacak."
"KARİYERLERİNİN EN ÜST SEVİYESİNDE GELDİLER"
"Şunu eklemek istiyorum. Bir kere Sneijder ve Drogba Türkiye için birkaç şeyden dolayı farklı bir örnek olacak. Çünkü Türkiye hakikatten büyük bir ülke, büyük de kulüpleri var. Ama şöyle de bir şey var. Sporda olan potansiyelin yanı sıra sportif istikrarsızlığımız var. Yurtdışından aldığımız transferler ya kariyerlerinin sonunda yani sportif seviyelerinin en yüksek olduğu dönemlerde gelmiyorlar, ya da gelemiyorlar. Ya da o yaşta ve kariyerdeyken sorunlu yıldızlar Türkiye’ye geliyor. Ya sorunlu kişiliktekiler geliyor, ya da kariyerlerinin sonunda geliyor."
"Şimdi bu iki oyuncu da bu durumda değiller. Aslında kariyerlerinin en üst seviyesinde geldiler. Sneijder zaten 28 yaşında bir oyuncu. Avrupa’da birçok en üst düzeyde başarıyı hem milli takım düzeyinde hem de kulüp düzeyinde başarıyı yaşamış bir insan. Drogba’nın yaşı var. Ama yaşı varmış gibi değil. Fiziksel özellikleri nedeniyle. Geçen sene Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kazanan bir kulübün oyuncusu olarak burada. Bir kere bu iki tanımla çok farklı bir şey. Bir de kişilikleri olarak bir yıldızın bir marka oyuncunun nasıl olması gerektiğini gösteriyorlar."
"Çok pozitifler, halkla ilişkileri çok kuvvetli. Çok sabırlılar. Hayranlarıyla ilgili ilişkilerde onlara ilgi gösteren kitlelerle ilişkilerinde çok sabırlı ve yumuşaklar. Bu yoğunluğun içerisinde çok kolay bir şey değil. Başarının bozmadığı çok iyi karakterli oyuncular. Ama bakarsanız bizim kadromuzun tamamı da aslında öyle. Bu yönden çok şanslıyız."
Yorumları okumak veya yazmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir.