5 Mayıs 2002'de lig bitti. G.Saray şampiyon oldu. Romen teknik direktör Mircea Lucescu'ya teşekkür edildi ve yollar ayrıldı. Beklenen gerçekleşti. Ritz-Carlton Otel'de yapılan basın toplantısında Özhan Canaydın ve Fatih Terim yan yana oturuyorlardı. İki sevgili, G.Saray ve Fatih Terim yeniden buluşmuştu. Kollar sıvandı, takım yeniden kuruldu, hedefler büyütüldü... Artık G.Saray Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuna oynayacaktı. UEFA Kupası Avrupa'nın 2 numaralı yarışmasıydı. Hedef 1 numaralı kupada başarıydı. Türkiye Ligi ve Kupası ise eşantiyon olacaktı.
Fakat eksikler, hatalar birbirini izledi. Geçen 2 yıla yakın sürede bırakın Avrupa'da kupa kazanmak, G.Saray eşantiyon gözüyle baktığı ulusal başarıların bile uzağında kaldı. Aşı bu kez tutmamıştı. Hayâl kırıklığı büyüktü. Bu kez Fatih Terim ile yollar yeniden ayrıldı.
Fatih Terim'i göreve getirme çalışmaları seçimden önce başlamış, Canaydın İmparator'dan söz almıştı. Hatta karşılıklı olarak düz beyaz kağıt üzerine protokol yapılmıştı. Seçim sonrası ise işi resmiyete dökmek, Canaydın'ın en güvendiği isimlerden yönetimin mali işlerinden sorumlu üyesi Refik Arkan'a düşmüştü. Görüşmeler günler hatta haftalar sürmüştü. Sonunda taraflar anlaştı. Terim, yıllık 2 milyon dolar net para alacak, şampiyonluk halinde hocaya 400 bin dolar da prim verilecekti. Vergilerle beraber Terim'in maliyeti yıllık 3 milyon 350 bin dolara geliyordu.
Arkan-Terim görüşmelerinin sonuncusunda küçük bir kağıda karşılıklı imzalar atılmıştı. Kağıtta aynen şunlar yazıyordu: "30 milyon dolarlık transfer garantisi karşılığında G.Saray'a Şampiyonlar Ligi finali, Türkiye Ligi şampiyonluğu ve Türkiye Kupası'nı kazandıracağıma söz veriyorum. Söz tutmamak yoktur, söz tutamamak vardır." İmza Fatih Terim ve Refik Arkan.
Ritz-Carlton Otel'de yapılan imza törenini bazı yöneticiler televizyondan izlediler. Çünkü bırakın imza törenini, görüşmelerden bile haberleri yoktu. Sadece gidişatın Terim yönünde olduğunu hissediyorlardı. Halbuki Terim ile omuz omuza çalışacak olanlar yine onlardı. 2. Başkan Ali Dürüst ve Futbol Şube Sorumluları Özer Saraçoğlu ile Burak Elmas, her şeye rağmen göreve hazırdı. Fakat ufak bir problem vardı. Terim, Dürüst ile Milano'da ciddi bir tartışma yaşamış ve küsmüş, Elmas'la da arasında kırgınlıklar vardı.
Terim bu isimleri istemiyordu. Canaydın da bu üç isim hakkında sağda solda "Bunlar futbolun cazibesine kapılmış gidiyorlar. Medya maymunluğu yapıyorlar" diye konuşuyor ipleri iyice geriyordu. Burak Elmas da zaten ilk sezonun ortasında istifa etti. Ama ilerleyen günler rüzgârın esiş yönünü değiştirdi. Artık 'Terimciler' hocaya karşı, Terim'in istemediği isimler ise hocanın yanındaydı.
G.Saray geçen 2 sezon içerisinde 29 futbolcu transfer etti. Takıma 59.6 milyon dolar para harcadı. Sonunda başarı gelmeyince, Terim ile yapılan transfer görüşmelerinde verilen sözler ve imzalanan kağıtlar dilden dile yayılmaya başladı. Terim'i efsane gibi görüp karşısında neredeyse hazırolda duran Refik Arkan artık hocayla yolların ayrılması gerektiğini söylüyordu. Hem Olympiakos hem de Real Sociedad deplasmanlarından dönerken Arkan bu isteğini herkesin içerisinde yeniliyordu: "Hemen Terim'le yolları ayıralım." Bu ses aslında Arkan'ın değil, Canaydın'ın sesiydi ama başkan söz vermişti: "Ben olduğum sürece Terim bu takımın başında yer alacak." Onun için fazla konuşamıyordu.
Bu sözler Terim'in de kulağına gitmişti. Artık karşılıklı olarak bir güvensizlik vardı. Terim yalnızdı. Ona yönetim içinde destek olanlar ise başkandan pasifize edilmelerini istediği Ali Dürüst ve Özer Saraçoğlu'ydu. İş işten geçmiş, köprüler çoktan atılmıştı. G.Saray'da Terim dönemi yeniden başlarken, takım da baştan aşağı yenilenecekti. Bir sezon önce şampiyon olan kadro Terim'e göre yetersizdi. Hedefte büyük isimler vardı. İtalya'da 2 sezon çalışan Terim iyi ilişkiler kurmuş, büyük isimleri getirebileceğine inanmaya başlamıştı.
Yöneticiler bile kimlerin transfer edileceğini bilmiyorlardı. Başkan, kesenin ağzını açmıştı. Para bir tek o zamanlar Deportivo'da oynayan Hollandalı Roy Makaay'a yetmiyordu. Çünkü İspanyollar onun için 17 milyon Euro bonservis istiyorlardı. Diğer isimler ise heyecan yaratıyor, büyüklükleriyle adete dudak uçuklatıyordu.
Yöneticilerden Orhan Yüzen'in ofisinde yapılan toplantıda yönetimden birkaç isim daha vardı. Terim ise elinde kalem tahtanın başına geçmiş gelecek sezonun takımını kuruyordu. Hoca tahtaya "Nuno Gomes, Chiesa, Serginho" gibi isimler yazıyordu. Milan'dan Ümit Davala ve Sarr bedava kiralanmışlardı ama bu isimler kolay kolay transfer edilemezdi. Hem edilseler para nasıl yetecekti? Bir yönetici dayanamayarak sordu: "Hocam bunları nasıl alacağız? Gelmezler ki... Gelseler de paramız yetmez!"
Terim güldü. Cevabı kesin ve netti: "Fiorentina iflasın eşiğinde. Yakında tüm oyuncular serbest kalacak. Nuno Gomes ve Chiesa bana 'papa' diyorlar. Milan'dan Serginho'da öyle. Bunlar kolay transferler. Çağırırsam gelirler."
Herkes mutlu olmuş, yöneticilerin içi rahatlamıştı. Ama ilerleyen günlerde bu transferlerin hiçbiri gerçekleşmedi. Chiesa İtalya'da kaldı. Nuno Gomes Portekiz'e Benfica'ya döndü. Serginho ise pahalı geldi. Evlatlar, Terim'i yarı yolda bırakmıştı. Rota hemen Brezilya'ya çevrildi. Felipe ve Pinto alındı. Meksika'dan Almaguer getirildi. Ama yalnız kalan Terim, istediği kadroyu bir türlü kuramamışı. Birgün odasında Felipe'den şikayet ediyordu: "Adama 10 numaralı formayı da verdik ama nafile. Hiç koşmuyor." Yöneticilerden Özer Saraçoğlu dayanamadı "Hoca bu adamı ben getirmedim ki! Siz istediniz, aldınız. Hiç izlemediniz mi?" İlk kez bir yönetici Terim'i kadro konusunda açık açık eleştiriyordu. Ama hoca cevap vermedi. Çünkü eleştiri haklıydı.
Kaynak: Vatan Gazetesi